Damla Kunç Koçman
Kitap

Farkındalık her zaman acılı olmak zorunda değil, şefkatle de olabilir

“Mutluluk kişisel bir durum ve birçok faktöre bağlıdır” diyor Damla Kunç Koçman. Kendisiyle “Aynı Ben Değilim” isimli kitabını, kitabında anlattığı değişim hikayelerini konuştuk.

Değişim şart mı bilmiyorum ama değişim için farkındalık şart. Herkes için kendini farkındalığa götüren ve değişim isteği uyandıran ve değişimi mümkün kılan yaşam şartları dilerim. Zira ülkemizde artık sabit kalabilmek bile zor.

“Sorgulama süreçlerinin ardından inşa ettiğim binayı yıktım ve tek tek istediğim tuğlaları yerleştirerek yeniden yapılandırdım.”

Kitabınızda “Bir yaştan sonra değişen hayatlardan” bahsediyorsunuz. Siz nasıl bir değişim geçirdiniz?

Memur çocuğuydum ve bu nedenle sık sık yer değiştiriyorduk. Farklı farklı şehirlerde okumuştum ve okulum, arkadaş çevrem sürekli değişiyordu. Böyle böyle değişime uyum yeteneğini küçük yaşlarda kazanmıştım. Yaşım ilerlerken kendi çocukluğumla, ilk gençliğimle bağ̆ kurmakta zorlanıyordum. Günbegün yaşama telaşı içinde, ebeveynlik, kariyer, başarı, kazanç derken kendimi sanki bir yerlerde unutmuş olduğumu fark ediyordum. Farklı kimliklerim, ötelediğim düşüncelerim, gece yatağımda olduk olmadık yerde su yüzüne çıkıyor, peşimi bırakmıyordu. Strese bağlı nedeni belli olmayan hastalıklara yakalanıyordum. Bütün bunlar benim değişimi başlatmamı zorunlu kılan nedenlerdi. Kendime sorular sormaya başlamıştım. Sorgulama süreçlerinin ardından inşa ettiğim binayı yıktım ve tek tek istediğim tuğlaları yerleştirerek yeniden yapılandırdım. Geldiğim noktadaki varlığım, kimliklere bağlı değil, maddi ve manevi değerlerin bilincinde, çevresine de fayda sağlamayı önemseyen bir konumda yaşıyor.

Hayatlarındaki değişimi anlattığınız insanları neye göre seçtiniz, ortak özellikleri neydi?

Pişmanlıklara kapılmadan tatminkâr bir hayat yaşayan, cesur, irade ve esneklik sahibi insanlardı aradığım. Bu kitapta cesur insanların, risk alanların, devam edenlerin, yaşama gülümseyerek bakanların gerçek yaşam hikayeleri yer alıyor.

“ÜZERİMİZDEKİ TOZLARI SİLKELEDİK”

Neden değişim ihtiyacı duyuyoruz?

Zor günlerin içindeyiz. Salgınlar, krizler, çalkantılar, ufukta beliren felaketler… Özellikle kapanma döneminde çeşitli nedenlerle birçoğumuz kendini sorgulamaya başladı. Ne için yasadığını, neye öncelik verdiğini, bizleri, yeni nesilleri neyin beklediğini düşündü. Zorunluluktan da olsa aileler belki yıllardan beri ilk kez birlikte vakit geçirdi. Kendimizin, geçmişimizin ve ister istemez ebeveynliğimizin üzerindeki tozları silkeledik. Gerek sosyal gerek kültürel gerek kişisel olarak yolculuğumuzda birçok şey değişiyor. Değişim yeni fikirler benimsememizi, hatalardan öğrenmemizi ve gelişen ihtiyaçlara uyum sağlamamızı sağlar. Toplumsal, çevresel ve teknolojik açıdan değişime açık olmak daha iyi bir gelecek için önemlidir. İhtiyaç duyduğumuz değişim de sorunları çözmek, ilerlemek ve daha sürdürülebilir bir dünya inşa etmek için.

Bunca tatminsizliğimizin altında yatan, çocukluktan gelen duygular, travmalar mı yoksa günümüzde artan sosyal medya baskısı mı?

Birçok etken var. Farklı disiplinler ve bilimsel araştırmalar dikkate alınarak bu sorulara yanıt aramakta fayda var. Buna kesin bir yanıt vermem doğru bir yaklaşım olmaz.

“Aynı Ben Değilim” kitabınızda en çok kimin değişiminden etkilediniz? 

81 yaşındaki Nazire Canan’ın bakış açısı ileri yaşındakilere ilham kaynağı olabilecek bir hikâye. Nazire Teyze dedi ki, “Biliyor musun? İnsan hiçbir şeyi unutmuyor aslında onunla yaşamayı öğreniyor”. Yoklukla geçen zor bir hayat yaşamış. Sadece ilkokul diplomasına rağmen fotoğrafçılık, bohçacılık, terzilik yaparak öğretmen eşine destek olmuş. 64 yaşında ehliyet alarak araba kullanmaya başlamış. Yeryüzündeki yaşam süremizin sınırlılığı; kimi zaman rastlantı ve kaderin hükmünde olduğu düşünüldüğünde, onun enerjisini yüksek tutması için gerekli yakıtı sağladığı yaşam felsefesini ve irade gücünü ne kadar dikkate alsak o kadar iyi.

Danışanlarınızın değişiminin neresindesiniz, siz de onlarla bir değişim geçiriyor musunuz?

Danışanlarım ile yolumuzun kesiştiği yer değişimi başlatmak istedikleri zaman oluyor. Bunu üniversite yıllarında Kimya Mühendisliği eğitimi alırken öğrenmiştim. Termodinamiğin ikinci yasası olan entropi yasası, evrende düzenin zaman içinde nasıl değiştiğini açıklar. Bu yasaya insan bağlamında baktığımızda yaşamımızda birçok şey değişebilir ve karmaşıklaşabilir. Pozitif düşünme, öğrenme ve kişisel hedeflere odaklanmak, amacımızı anlamlandırmak entropiyi azaltabilir, yani düzeni arttırır. Negatif düşünme, stres ve dağınıklık ise tam tersi etkiye sahiptir. Bu nedenle, değişimin düzeni arttırma ve kişinin değişim süreçlerindeki farkındalıkları ile gelecekte tatmin duydukları bir yaşamı kurgulama yönünde yol arkadaşlarıyım. Bu arkadaşlık benim yaşamım için de çok önemli bir değer çünkü karşılıklı etki ve tepkilerin olduğu bir süreç. Bu değişimi sürekli kılan bir etkileşim.

“ZORLANDIĞIMIZ YERDE GELİŞİRİZ”

İnsanın kendini tanıma yolculuğu yalnızlığı, çabayı ve devinimi beraberinde getirmiyor mu? Ve bu çok zor değil mi?

Kitap yazmak da temelinde tek başına yapmanız gereken bir eylemdir. İstediğiniz gibi yazamadığınızda emek vermek, tekrar tekrar aynı sahneyi değiştirmek ve düzenleme ile onu içimize sinen bir hale dönüştürürüz. Bu nedenle, yazmanın kişinin en iyi kendini tanıma yolculuğu olduğunu düşünürüm. Zor gördüğümüz ve çaba isteyen şeyleri pek yapmak istemeyiz. Bu enerjimizi vermemiz gerektiren bir süreçtir ve konfor alanından çıkmayı da gerektirir. Öğretici olan da budur. Zorlandığımız yerde gelişiriz.

Çabasız değişim mümkün mü? 

Büyük değişimler genellikle çaba gerektirir, ancak bazen doğal süreçler ve olumlu çevresel etkileşimlerle çabasız değişimler de mümkün. Ancak kişisel gelişim ve büyük toplumsal değişiklikler genellikle bilinçli çaba, kararlılık ve zaman gerektirir. Çabasız değişimler daha küçük ölçekte ve organik olarak ortaya çıkar. Mesela bir bitkinin doğal olarak büyüyüp gelişmesi, güneş ışığı, su ve toprak gibi doğal faktörlere maruz kalarak büyümesi çabasız değişime bir örnektir. Bu durumda, bitkinin büyümesi ve değişimi, çevresel etkileşimlerin bir sonucu olarak gelişir ve doğal bir süreçtir.

Değişim isteyenler, kendilerine yolculuk yapıp daha sağlıklı ya da tatminkâr bir hayat kurmak isteyenler azınlıkta diye düşünüyorum. Siz bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında öne sürülen bir teoridir. Bu hiyerarşi beş temel seviyeden oluşur ve alt seviyedeki ihtiyaçlar karşılandıkça, üst seviyedeki ihtiyaçlar önem kazanır. Bu ihtiyaçlar sırasıyla fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları, sosyal ihtiyaçlar, saygı ihtiyaçları ve kendini gerçekleştirme ihtiyacıdır. Fizyolojik ihtiyaçlar, yiyecek, su, barınma gibi temel hayatta kalma gereksinimlerini oluştururken güvenlik ihtiyaçları tehlikelerden korunma ve istikrarlı bir çevre oluşturmayı içerir. Aidiyet, sevgi ve arkadaşlık gibi sosyal ilişkiler kurma, sosyal ihtiyaçları belirler. -Saygı ihtiyaçları ise başkalarının saygısını kazanma, kendine saygı duymaktan geçer.
Potansiyelini en üst düzeye çıkarma, yaratıcılık, öğrenme ve kişisel gelişim de kendini gerçekleştirme ihtiyacın oluşturur. Maslow, bireylerin genellikle alt seviyedeki ihtiyaçları karşılamadan üst seviyedekilere odaklanmadığını ve bu ihtiyaçlar hiyerarşisinin bireylerin motivasyonunu anlamada önemli olduğunu savunmuştur. Bu nedenle, günümüz dünyasında fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşılamakta güçlük çekerken kendimizi gerçekleştirmemiz için bilinçli olmamız önem kazanıyor.

“İLK SORUMLULUK, AKILLI BİR YOL İZLEMEK”

Ne istediğini bilemediğinden savrulan insanlar ne yapmalı nasıl bir yol izlemeli?

Bilgi çağında yaşıyoruz ve çok hızlı bir şekilde her şeye ulaşabiliyoruz. Duyduğumuz, gördüğümüz her bilgiyi kendimize aitmiş gibi üstümüze giydiğimizde, uygulamaya çalıştığımızda kafamız karışıyor. Bu nedenle, akıllı bir yol izlememiz kendimize karşı ilk sorumluluğumuz diye düşünüyorum. Gördüğümüz her şeye inanmak yerine sorgulamamız, araştırmamız, kendimizi ve etrafımızı iyi analiz yapabilmemiz, önemli beceriler. Kendi güçlü yönlerimizi, zayıflıklarımızı, değerlerimizi, ihtiyaçlarımızı yazarak çalışmak etkili bir yöntem. Bu ihtiyacı karşılamak için Aralık 2023 itibari ile farklı disiplinlerden gelen eğitmen arkadaşlarımla açacağımız atölyeler olacak. Amacımız, kişinin kendi potansiyelini kendisinin fark etmesi ve cesaretlenmesi. Kendini eğlenerek tanımanın da yöntemleri var. Değişim ve farkındalık her zaman acılı olmak zorunda değil. Şefkatle de olabilir.

Değişim neden korkutucu gelir ve neden değişmeliyiz? Cahillik mutluluk değil mi biraz da? 

Değişmek bildiğimiz şeyden ayrılmamız, bilinmeze yol almamız demek. Bilinmez olan insanın doğasında korku uyandırıyor. Bunu incelersek psikolojik, bedenimizdeki hormonlara bağlı fizyolojik, beyin ve sinir sistemi ile ilgili nörobilim alanlarında yapılan araştırmalar, yazılan kitaplar mevcut. Ancak ilginç olan şudur ki cesaretle, risk alarak bilinmezde merakla keşif yapmayı, korkarak durmak ya da ertelemek yerine ilerlemeyi seçenler de var. “Aynı Ben Değilim” kitabında da bununla ilgili bir bölüm bu nedenle var. Bu hikayelerdeki eşikler gibi.

 “Kahraman cesaretle yola çıkar, deneyimlerinden öğrenir ve yuvaya geri döner.

Cahillik ise bilgisizlik ya da düşük bilgi düzeyi anlamına gelir. Mutluluk ise kişisel bir durum ve birçok faktöre bağlıdır. Bilgi sahibi olmak, öğrenmek, anlamak insanların hayatlarını zenginleştirir. Bu nedenlerden dolayı cahillik bana göre mutluluk değil, yaşanmamış bir hayat demek.

Fotoğraf: Baran Avcı


©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Sinem Gündem
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun oldu. 22 yıldan bu yana televizyonların haber merkezlerinde çalıştı, haber programları çekti. En büyük tutkusu yazmak ve soru sormak.