Farkındalık

“Kendi şifamıza fazla anlam yüklediğimizde başarısız oluyoruz”

Röportajın birinci bölümü için tıklayın  

Röportajın ikinci bölümü için tıklayın

Sohbetimizin üçüncü bölümünde Mor Alev, kim olduğunu neden açıklamadığını ve bir kitap yazmak yerine her danışana özel bir kitap yazmaya nasıl karar verdiğini anlatıyor. 

Mor Alev, bir blog sayfasının adı…Muhtemelen adını daha önce duydunuz, hatta yıllardır posta kutunuza düzenli yazıları düşüyor. Kendi deyimiyle Mor Alev’in katibesi, kimliğini asla açıklamıyor. Hikâyenin nasıl başladığını merak edenler röportajın birinci bölümüne yukarıdaki linklerden ulaşabilirler. Üçüncü bölümü merakla bekleyenler için kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Gelelim en merak edilen soruya… Mor Alev kimdir, seni görmüyoruz ve bunun arkasında bir anlam var. Çünkü sen hiçbir şeyi anlamsız yapmazsın. 

Sağ ol da şöyle bir şey, blog açılacak. Bloğa bir isim lazım. İçimden Mor Alev geliyor. Ortalık da mor alev dolu. İşte gümüş mor alev, elmas mor alev falan. Ayrıca mor alev diye bir tüp şirketi vardı.

Peki neden ismini hiç duymuyoruz? İnsanlar kişilere anlam yükleyebiliyor. Acaba sen bu yatkınlık dolayısıyla mı insan kimliğini deşifre etmiyorsun?

Zaman geçtikçe daha iyi anlamaya başladım. Tarafsızlık çok önemli bu gibi platformlarda. Kişi olarak öne çıkmak bana hiç uymuyor. Daha doğrusu kişi olarak öne çıktığında iki şey oluyor. Alçak gönüllülüğünü birazcık kaybetme tehlikesi bunlardan biri ki ben ona hiç girmek istemiyorum. Diğeri de şu; insanlar senden mükemmellik bekliyorlar. Kişisel düşüncemi söylüyorum sana, sonradan anladığım şeyler bunlar; kusura bakmasınlar ama ben mükemmel değilim. Ben o beklentileri karşılayamam. Kusurlarımızla kusursuzuz. Ve bu da beni özel hayatımda son derece özgür kılıyor. Blog açısından bakınca blog aslında ne dişi ne eril. Yani benim ortaya çıkmam bir cinsiyet belirtmek olarak ortaya çıkacaktı. Blog aslında ben değilim. Blog kendisi bir varlık ve resmen bana yazdırıyor. O farklı bir varlık ve bunu da ayırmak bana kişisel olarak iyi geliyor. Ben kendimi adadım zaten buna. Bu ne kadar sürmek istiyorsa sürecek. Ben de buradayım. Ama kişisel olarak söyleyebileceğim şey de bu. Belli bir tarafsızlık veriyor, belli bir denge veriyor ve sonuçta ben de blog değilim, blogun yazarıyım. O ne isterse o yazılıyor.

Peki bu dönemde mor alev şifasına kanallık, aracılık ediyor musun?

Tabii ki ediyorum. Her an, her zaman. O hiç bitmedi. Her sabah bu bilgisayar mor alevle, o enerjiyle açılıyor. Onun olmaması gibi bir şey söz konusu değil.

    Kitap projen var mı?

    Her zaman bir kitap projem vardır. Her zaman da bir o kalır. Ve ben en sonunda şunu anladım; benim asli görevim günlük nabzımızı tutmak. Yani blog. Belki bir gün kitap da olur. Kapıyı ne açıyorum ne kapıyorum. Şu anda günün nabzını tutmak daha mantıklı geliyor.

    Her sabah ilk yaptığım şeylerden biri gazetelerden bile önce Mor Alev’e göz atmak oluyor. Tabii ki sen yazdığın için senin ruhun var ama Mor Alev’in de ruhu var. O nedenle biraz önce o ne derse oluyor dediğinde uçtum neredeyse. Canlı bir organizma gibi.

    Gerçekten öyle. O yüzden “Aman Allah’ım bir canavar yarattım” dedim. Aslında ben de yaratmadım; o kendi kendine oldu. Mor Alev blogunun amacı diye bir yazı var sitede, orada en başta bir dua vardır. Ben o duayı her gün yapıyorum. Danışanlarımla ister son derece bilimsel, zihinsel, ister spritüel çalışalım o dualar her zaman dilimde. Kendimizi iyi ifade edelim, Yaradan’ın gözü gibi görelim, ağzımızdan onun gibi sözler çıksın, elimizden geldiğince tabii. Çünkü biraz önce söylediğim gibi ben de kusursuz değilim. Gerek de yok.

    “ŞİFACININ DA BİR ŞİFACISI VARDIR”

    Başkalarına şifaya aracılık edenler kendilerini de iyileştirebiliyorlar mı, yoksa zaman zaman bizim de aracılara ihtiyacımız oluyor mu?

    Kendi şifamıza biraz fazla anlam yüklediğimizde ve sonuca tutulduğumuzda başarısız oluyoruz bence, sonucu salıvermemiz lazım, güvenmemiz lazım. Sonuca tutunduğumuzda o konuda başarısız oluyoruz.

    Sonuca tutunmak ne demek?

    Ya olmazsa güvensizliği vardır ya, o güvensizlik birdenbire kendimizle ilgili sorunlarda bizim üzerimize geldiğinde kendimizi şifalandıramayız. Eğer güveniyorsak gayet güzel şifalandırırız. Ama niye uğraşasın ki, şifacının da bir şifacısı vardır. O sana yardım eder, o senin için alanı açar. Çünkü şifacı nedir ki? Aslında sana sevgi alanı açan varlık. Aslında orada sen kendin şifalanıyorsun. O dostun da sana o alanı açar.

    “SABİAN SEMBOLLERİ KENDİNİ BLOG OKURLARINA KANITLADI”

    Yeni bir projen var… Sabian Hikayem… Onu da dinlemek isterim.

    Bu senin kendi özel kitabın. Kitap yazmayacağım dedim ama işte bu da bir kitap. Birkaç tane yazdım. Önce kırk sayfaydı, sonra doksan sayfa oldu. Senin kendi kitabın. Bu senin doğum haritanda anlattığın hikayen. Sabian sembolleriyle astroloji karışımlarından oluşan bir çalışma. Zodyak’ta 360 derece var. O 360 dereceye 360 sembol denk geliyor. Ve o sembollere de Sabian sembolleri diyoruz. Başka semboller de var. Ben Sabian sembollerini çok seviyorum. Mesajlarımı blogda, Sabian sembolleri ile veriyorum, semboller blog okurlarına da kendilerini kanıtladı. O semboller size hangi enerji aktive oldu diyorsa onu bazen de kelimesi kelimesine görüyoruz ve çok gülüyorum o zaman. Çünkü çok antika semboller bunlar. Bu astroloji, sembolizm ve sezgisel kanallık veren bir kitap..Gerekli bilgileri alıyorum, sorulması gerekenler varsa soruyorum, kendim çalışıyorum. Bu kitapta kişinin doğum haritasından yola çıkıyoruz. O insan için belli enerjilere göre görseller, olumlamalar, meditasyonlar da seçiyorum. Bir de bu sembollerin birbirleriyle ilişkileri var. Güneş’inin ve Venüs’ünün sembollerinin ilişkisi nasıl? Bütün bunlar yazıyor. Hayatındört alanı var, hep söylediğim alanlardır biliyorsun; özel ilişki, aile, bolluk bereket, çalışma ve sosyal yaşam. Bir de oralarla ilgili özetler oluyor. Potansiyellere bakıyoruz. Senin müthiş potansiyellerin ve destekleyicilerin nelerdir onlara bakıyoruz. Bu arada da sonunda, meditasyon, egzersiz ve spor önerileri oluyor. Sonra dedim ki bu meditasyonları ben okuyup kaydedeyim de vereyim, yazmak yerine. Yani mp3 ekleri de olacak. Bu böyle büyük bir şey, 4-5 hafta  kadar sürüyor yazması.

    Meditasyonları danışanla birlikte mi yapıyorsunuz yoksa sen gelen aracılık aktarımlarını mı yapıyorsun?

    Diyelim ki ben o kişinin haritasında şunu eksik gördüm; bu insan sportif olarak daha aktif olmalı diyelim. Ondan sonra belki onun dışında olumlamalar vereceğim. Ya da mesela bu insanın şu şu noktalarda müthiş potansiyelleri var ama aynı zamanda bunalıma çok yatkın. Onu görebiliyorsun çünkü orada. O zaman ne yapacağız, yaşamı sevme meditasyonu gibi bir şey yapacağız 10 dakika her sabah. Ya da odaklanma meditasyonu gibi, mettameditasyonu (sevgiden gelen şefkat) gibi. Bunlar bilinen, 10’ar dakikalık şeyler. Onları da ekleyeceğim kitaba. Çünkü bana göre bu bir potansiyel keşfi.

    Ve her bölümde her gezegende bir hafta kadar okuyup egzersizleri yapıp ondan sonra yeni alışkanlar yaratıp bir sonrakine; önce güneş, sonra ay, sonra yükselen burç, arkasından Merkür, Venüs… Kitap sahibinin üzerinde çalışacağı, yıllar boyu kendini geliştireceği bir rehber.  Örneğin benim güneşimin aktive ettiği sembol “Güneşin doğuşunu müjdeleyen horoz”. Bunu blogdakiörnekte de görebilirsin. İlk gördüğümde çok gülmüştüm. Çünkü gündoğumu her zaman en sevdiğim zaman ve bu horoz günün getirdiklerini müjdeliyor. Mor Alev Blogu gibi her gün yeniden ve yeniden doğuyor.

    Çok heyecanlandım bu çalışmayı yapmak istiyorum hemen. Sabianları anlatır mısın biraz da?

    Eski Sümerliler. Fakat çok enteresan, ben Sabianlara 8-9 yıl önce takıldım. O zaman farkında değildim. Harran’da yaşıyorlarmış. Göbeklitepe’nin oralarda. Bu Sümerli Sabian kardeşliğinin Irak’ta olduğunu zannediyordum, değil,Harran’dalar. Kökenleri de de eski Babil’e ve Hermes’e kadar gidiyor. Bunlar zamanın bilim insanları, astronomlar, astrologlar. “Biz bu enerjileri inceliyoruz, bakıyoruz, görüyoruz çevremizde, tabiatta, insan yaşamında. Her derecede bir enerji var. Biz bunları yazacağız, kataloglayacağız” diyorlar. Çünkü Sümerliler kataloglamayı da çok seviyorlar. Gılgamış Destanı’nı biliyorsun, onların. Sümerliler aynı zamanda günümüz matematiğinin kurallarını koymuşlar. 60 saniye bir dakika, 60 dakika bir saat ve tabii bir dairenin 360 derece olması, bu kuralları onlar keşfetmişler. Bunlar enerjiler üzerinde çalışıyorlar ve her bir enerjiyi, Zodyak’taki her açıyı manalandırıyorlar. Sonra kaybediyorlar. Günümüze hiçbir şey kalmıyor. Sadece böyle bir şey olduğu biliniyor; 1920’lerde Marc Edmund Jones adında bir astrolog var. Ve o dönemde spritüalizmde de bir canlanma var. Mark Edmund Jones bu Sabian sembollerini çok merak ediyor ve nasıl araştırabilirim diye düşünüyor. Hiçbir kaynak yok. Göbeklitepe daha yeni bulundu, düşün. Sonunda “En iyi medyumla çalışacağım veben bu 360 derecenin her biri için bir sembol isteyeceğim” diyor. Elsie Wheeler adında bir medyum buluyor. Bir gün San Diego’da buluşuyorlar fakat kadın çok ağır, tekerlekli sandalyede ve hiçbir etkinin olmadığı bir yere gitmek istiyor adam, bu yüzden parka gidiyorlar. Ama arabadan inemiyor kadın, arabada oturuyorlar. O 360 dereceyi hazırlıyor adam da önceden. 360 tane kart, arkasında sadece dereceler yazıyor. Öbür tarafı da boş. Zaten kadın da görmüyor. Kartları karıştıra karıştıra veriyor. Ve kadın da psişik olarak Sabianlara bağlanarak sembolleri veriyor. Ama sürekli karıştırıldığı için kartlar, koç bir, koç iki, koç üç diye gitmiyor. Arkasından Marc Edmund Jones alıyor bu kartları şöyle bir bakıyor ve hiçbir şey yapmıyor. 25 yıl yok kartlar. 1953 ya da 54’te bir kitap yayınlıyor ve o kitapla da semboller ilan ediliyor.

    Şunu anlıyorum; sembollerin de muazzam bir şifa gücü var, yaratım gücü var.

    Bu sembolleri Zodyak’ta kullanabilirsin, Tarot ya da melek kartları gibi de kullanabilirsin. Tabii yorumlamak önemli. Yorumlarken bağdaştırmak önemli. İşte bu kadar. Bakalım nasıl gidecek? Bir iki tane yaptıktan sonra bir alışkanlık olacaktır. Bir heyecan içindeyim.

    Mümkün Dergi okuyucuları için bir mümkün mesajı verir misin?

    Akışta olduğunda neşe, keyif, coşku sadece mümkün değil, kaçınılmaz…

    -BİTTİ-

    ©mümkün dergi

    Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
    Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

    sebnem-toker
    Bournemouth College Büro Yönetimi mezunu. Yaklaşık 30 yıldır üst düzey yönetici asistanlığı yapıyor. 2002 yılından beri kendini kaşif olarak adlandırdığı yolun yolcusu… Yaşamın Direksiyonunda atölyesinin kurucusu ve Profesyonel Jungian Koç. Koçlukta Sanat Terapisi, NLP, metafizik, hipnoz ve Seraphim Blueprint uluslararası uygulayıcı eğitmeni.