Farkındalık

İç etiketi okumak 

Bir giysi de iki tür etiket bulunur, bu hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum? 

Görünür olan kısımda firmanın marka adı ve giysinin bedeni yazar. Birçoğumuz buna bakarak satın alma yaparız.

Bir de iç etiket vardır. Burada üretimde kullanılan malzeme, üretim yeri, yıkama ve ütüleme şartları bulunur. 

Dünyaca ünlü bir markanın bir ürününün içinde; üretim yeri Bangladeş, kumaş % 20 pamuk, % 80 polyester yazsa da bizi pek etkilemeyebilir. Sonuçta bilmem ne markası ve o markanın satıldığı mağazanın lüks dekorasyonu, herkesin oradan alışveriş yapamıyor olması ayrıcalıklı hissettirebilir. 

Bir giysinin kumaşına dokunursunuz sanki yünlü hissi verir, iç etiketi okursunuz % 75 polyester yani plastikten yapılmıştır. 

Çok severek aldığınız bir kazağınızla birlikte yıkadığınız gömleğiniz çeker ama kazak sapasağlam çıkar. Kazak polyesterden, gömlek ketenden üretilmiştir. 

İÇ VE DIŞ ETİKETİN FARKI NEDİR? 

Sadece dış etiketi okumak sizin için yeterliyse markanın sizin kafanızda oluşturduğu algıyla satın alma yapıyorsunuz demektir. 

‘’Small beden, tam benim bedenim, renk ve model de istediğim gibi…’’ 

Bir reklam panosunda plastik poşete konmuş bir bebek görsek irrite oluruz ama gelin görün ki farkında bile olmadan kendimizi bu poşetlere sarıp dolaşabiliyoruz. 

Herhangi bir düşünceyi, yaklaşımı da bu şekilde hemen içselleştirebiliyoruz. İçeriğini pek de önemsemeden dışarıdan algıladığımız kadarıyla bizim kriterlerimize uygunsa ve beğendiğimiz birileri tarafından sunuluyorsa kabulümüz o derece hızlanıyor. Tekrar bakma, irdeleme ihtiyacı duymuyoruz. 

Hocam söylediyse doğrudur… 

Benim bakış açım… 

Benim takip ettiğim…

İnandığım… 

Güvendiğim… 

Bu bakış açılarına birçoğunu ekleyebilirim. 

“Onca parayı plastik giymek için mi vereceksin?” dediğimde, “Bilmem ne markası bu, son derece kaliteli, baksana fiyatına” diye itiraz etti bir gün bir tanıdığım.  

O markaya olan inancı iç etiketi okumasını gerekmediğine inandırmıştı onu ve hatta elbiseye dokunduğunda ona kendini çok iyi hissettirdiğini ifade etmişti. 

Yanılmak istemiyordu. 

Yanılmış olamazdı. 

O nedenle elbisenin dokusunun ona gerçekten ne hissettirdiğine odaklanmamış olmasına, o markanın ucuz bir malzemeyle üretilmiş yıllarca doğada yok olmayacak bu ürünü fahiş fiyatla satıyor olmasına da kızamazdı. O zaman bir kişi kalıyordu geriye: Anlamadan dinlemeden her şeye itiraz eden Meltem. 

‘’Tatlım bu marka dünyanın en önemli tasarımcısı tarafından bla bla bla sen tabii bu konularda bla bla bla …‘’ 

Ne diyeyim kendisi bilirdi elbette… 

NE SATTIĞIN DEĞİL, NE VADETTİĞİN

Dış etiketi okumak, marka imajıyla hareket etmek sadece giysilerle sınırlı bir konu değildir. 

Yıllar önce dünyaca ünlü bir kozmetik markasında çalışmıştım. Markanın A++  markasında bir cilt ürününün reklamında çok sevilen bir ünlü yer alırdı. Tüketici için o ünlünün kullandığı bu ürünü satın alma güdüsü sadece ürünün içeriğiyle değil, o kişinin imajıyla da ilgiliydi. O ürünü kullanırsa onunla bağ kurabilirdi. 

Aynı firmanın aynı içerikle farklı bir markasındaysa daha az ünlü birisi yer alırdı ve ürün onda bir fiyatına market raflarında yerini alırdı. 

Bir gün pazarlama bölümünden birisiyle konuşurken bu konuyu sorduğumda bana “İnsanlar ne sattığınızla değil, onlara ne vadettiğinizle ilgilenirler ve onu satın alırlar’’ demişti. 

O ürün iddiasını gerçekleştirse de gerçekleştirmese de satın alan için, verdiğinin karşılığını aldığına inanç bulunur. İnancını korumak zorundadır. İşte tam o nokta da derin bir uykuya dalar. 

İNSANLARLA OLAN İLİŞKİMİZ FARKLI MIDIR? 

Giysideki dış etiket, kozmetik ürünlerdeki ambalaj ve imajın yerini bu sefer yerini başka olgulara bırakır. 

Kariyer, dış görüntü, başarı, vadedilenler vb.

O kişinin bize iyi geleceğine inandırırız kendimizi, yeniden bakmayız içeriğine, aslında ne söylediğine ya da öz düşüncesine, bize ne vadediyor diye dinleriz, karşılığında ne verdiğimizin pek farkına varmayız ve varmak da istemeyiz. 

NEYE İNANIYORUZ VE NEDEN İNANIYORUZ?

Sütten çıkmış ak kaşık gibi hissedip istediklerimiz olmadığında karşımızdakini kötülemeye başlamamızın, olan bitenden karşı tarafı sorumlu tutmamızın ya da bir sele kapılırcasına birilerinin peşinden gitmemizin arkasında bence bu durum var. 

Bana iyi gelecek, onun söylediğini yaparsam istediğime kavuşacağım düşüncesiyle hareket edince ve sonuç istenildiği gibi olmayınca elbette yapamayan o inandığımız kişidir, biz değil. 

Neyi nereden satın alacağımıza baştan karar verdiğimiz gibi kime ve ne gerekçeyle inanacağımıza da baştan karar verdiğimiz sürece yeni fikirlere kapalı ve kandırılmaya açığız. 

İç etiketi okumalıyız. 

İçeriğe bakmalıyız. 

Vadedilene değil vadedene odaklanmalıyız. 

Beklentilerimizi ayıklamalıyız. 

Ancak o zaman kandırılmaktan, kanmaktan ve uyuyup kalmaktan korunabiliriz. 

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

meltem-reyhan
Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji ve İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümlerinde eğitim aldı. Dinler tarihi, sosyoloji, semboller, tasavvuf ve rüya konularında araştırmalarına devam ediyor ve kitaplar yazıyor. Kendi akademisinde öğrenci yetiştiriyor.